22 January 2013

Altyazılar ve Sorumluluk

(Aralık, 2012, soL)
16 Aralık tarihli soL'da Doğukan Gezer'in “İsimsiz Kahramanlar: Altyazı Çevirmenleri” başlıklı yazısını okuyunca, doğrusu, sevindim. Sonunda birisi, “pir aşkına” bu zahmetli uğraşa giren kişileri bize tanıtmak, çektikleri zorlukları onların ağzından aktarmak, daha da önemlisi, neden böyle nankör bir işle uğraştıklarını dile getirmelerine aracı olmayı akıl etmişti.

Yıllardan beri altyazı ve altyazı zamanlaması ile uğraşan bir kişi olarak, altyazı çevirmenlerinin iki ayrı grupta değerlendirilmeleri gerektiği kanısındayım. Bunlardan birincisi, D.Gezer'in yazısının konusu olan amatör çevirmenler.


Amatör Çevirmenler

Amatör çevirmenler, kendilerinin de anlattığı gibi, bu işi zevk için, herhangi bir karşılık beklemeden yapıyorlar. Tam da amatörlüğün tanımına uygun olarak. Başarılı oluyorlar mı? Her zaman değil. Başka dillerde yapılan ve zamanlaması doğru olan altyazıların dilimize çevrilmesi sırasında önemli yanlışlıklar yapabiliyorlar. Hele, hem zamanlamayı hem çeviriyi bir arada yapmaya kalktıkları zaman ortaya çıkan ürün gerçekten çok kötü olabiliyor.

Özellikle ABD televizyonlarında gösterilen dizileri, gösterimi izleyen 3-4 saat içinde İnternet'te bulabiliyorsunuz. İnternet'ten indirilebilen film ve dizilerin herhangi bir dilde altyazılarını ise en çok 9-10 saat içinde yine İnternet'te bulabilmek mümkün. Öncelikle İngilizce, daha sonra, Fransızca, Almanca altyazılar hazırlanıyor. Birkaç gün içinde de Rumence'den, Arapça'dan tutun da Brezilya'da konuşulan Portekizce'ye dek en az 10-12 dilde altyazı kullanıcılara sunuluyor.

Tıpkı D.Gezer'in yazısının konusu olan bizim çevirmenlerimiz gibi onlar da bu işi “pir aşkına” yapıyorlar. Aralarında, 29 yaşındayken sağır olan ve dizilerin altyazılarını dudak okuyarak neredeyse hiç yanlışsız İngilizce'ye çeviren bir kişi biliyorum.

Hem çeviri, hem zamanlama yapmak çok daha zor bir uğraş. Bu iş için geliştirilmiş ve bazıları gerçekten başarılı sonuçlar veren bilgisayar yazılımlarına rağmen videonun saniyede kaç kare gösterdiğine bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar, ancak zamanlama göstergelerinin birkaç kez daha gözden geçirilmesiyle mümkün olabiliyor. Videonun İnternet ortamına aktarılması için gerekli olan sıkıştırmanın hangi araçla yapıldığına ve hangi dosya uzantısıyla saklandığına bağlı olarak da sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu sorunların giderilmesi de işte bu fedakâr “altyazı çevirmenleri” tarafından üstleniliyor. (Bu yakınlarda boy gösteren bir web sitesi, bu tür sorunların tümünü çözdüğünü iddia ediyor. Kullandığınız videonun özelliklerini, saniyedeki kare sayısı, dosya formatı, vb. girdikten sonra bu video ile zamanlaması uymayan bir altyazı dosyası gönderiyorsunuz. Birkaç dakika içinde, size zamanlaması uygun olan yeni bir altyazı dosyası gönderiyorlar).


Profesyonel Çevirmenler

Bu yazının asıl konusu ise altyazı çevirmenlerinin sorumluluğu. Amatör çevirmenlerin çoğu, bu sorumluluğu o kadar derinden duyuyorlar ki yaptıkları çeviri ve zamanlamanın doğruluğuna tam olarak inanıncaya dek işlerini bitmiş saymıyorlar. Peki, profesyonel çevirmenler için de durum aynı mı? Profesyoneller arasında elbette çok yetkin ve tam anlamıyla işinin ehli olanlar var. Ama ne yazık ki azınlıktalar.

Kötü profesyonel çevirmenler arasında en göze batan ve çevirileri tümüyle, evet tümüyle, uydurma olanlar var. O kadar uydurma ki seyrettiğiniz filmden herhangi bir şey anlamanız mümkün değil. Bu çevirmenlere en çok “korsan” DVD piyasasında rastlanılıyor. Göreli olarak daha çok sorumluluk duyan ve daha iyi bir iş çıkarmaya çalışan profesyoneller kendilerini bu uydurukçulardan ayırd etmek için çevirilerinin başına “Tam Çeviri” ibaresini eklemek gereğini duyuyorlar.

Kendi başına bir kategori ise, çeviriyi yaparken kendi öznel görüşlerini de altyazıya aktaranlar. Örneğin, Will Smith'in “I am Legend” filminin bir sahnesinde filmin kahramanı dünyanın içine düştüğü duruma karşı tepkisini dile getirirken “Tanrı yok” diye bağırıyor. Çevirmenin altyazısı şöyle: “Tanrı yok (haşa de ulan)”.

Profesyonel çevirmenler yaptıkları iş için para alıyorlar. Videodaki tüm konuşmalar ellerine veriliyor. Zamanlama yapmak gibi bir sorunları da yok. Yaptıkları iş ile kıvanmaları, çevirilerini okuyan izleyicilere saygı duymaları, kendilerine ve izleyicilerine karşı saygı duymaları gerekmez mi? Bu soruyu, ülkemizin herhalde en yaygın sayısal uydu platformu olan Digiturk'un dizi ve film altyazılarından örnekler vererek cevaplamaya çalışacağım.


Digiturk'un Altyazıları

Digiturk'un, çoğu bayağı eski film ve dizileri gösteren birçok kanalı var. Neredeyse tümünün özgün dili İngilizce olan bu film ve dizilerin altyazıları acınası durumda. Çeviri yapmayı sadece o dili şöyle böyle okuyup yazmaktan ibaret sanan “profesyonel” çevirmenlerin elinden çıktığı anlaşılan bu altyazılardan bazı çarpıcı örnekler verirsem ne demek istediğim belki daha kolay anlaşılır.

Bu örnekleri elimden geldiğince sınıflandırmaya çalıştım. İlk grupta, düpedüz dil bilmemekten kaynaklanan çeviriler var:

Dizel benzini (diesel fuel);
Masaların üzerinde beklemek (garsonluk yapmak anlamına gelen “waiting on tables” yerine); Haber kepçesi (atlatma haber anlamına gelen “news scoop” yerine);
Biz folklör severiz (biz basit, mütevazi insanlarız anlamındaki “We're simple folks” yerine);
Doçent (felsefe doktoru anlamına gelen “Ph.D.” yerine);
Vali (belediye başkanı demek olan “mayor” yerine);
Kruvazör (polis devriye arabası anlamına gelen “cruiser” yerine);
Muavin (komi demek olan “busboy” yerine);
Yalvarırım değiş (izninizle ben bu konuda aynı fikirde değilim demek olan “I beg to differ” yerine);
Tedarik ilacı (makattan alınan fitil anlamındaki “suppository” yerine);
Harici kambiyo (yabancı para, döviz anlamına gelen “foreign exchange” yerine).

İkinci grupta, çevirisini yaptığı dilin konuşulduğu ülkenin kurumlarını bilmemekten kaynaklanan yanlışlar var:
Kontroller ve bakiyeler ( ABD'de yargı, yürütme ve yasama organlarının birbirlerini denetlemesinin temel işleyiş biçimi olan “checks and balances” yerine);
Postane Komutanı (ABD'de posta örgütünün en üst düzey yöneticisi olan “Postmaster General” yerine);
Şirket maddeleri (şirket anasözleşmesi anlamındaki “articles of incorporation” yerine);
Ev Ofisi (İngiltere'deki İçişleri Bakanlığı “Home Office” yerine);
Arnavutluk (New York eyaletinin yönetim merkezi olan “Albany” yerine).

Üçüncü ve son gruptaki örnekler ise, çevirmen olarak para kazanan bu profesyonellerin kültür düzeyi ile ilgili:
Birinci örnek, George Bernard Shaw'un ünlü Pygmalion sahne oyununun “domuz malion” diye çevrilmesi. Çevirmen, yaptığı çevirinin ne kadar gülünç olduğunun farkında bile değil ki bir kez bile olsun kontrol etmek ihtiyacını duymamış. Pygmalion üzerine kurulu olan ve o güzeller güzeli Audrey Hepburn'ün baş rolünü oynadığı My Fair Lady filmini de görmemiş.

İkinci örnek, dilimize Rüzgâr Gibi Geçti olarak yerleşen Gone with the Wind'in Rüzgârla Gitmiş olarak çevrilmesi. Çeviri, teknik olarak doğru, ama anlaşılıyor ki çevirmen Rüzgâr Gibi Geçti'nin ne romanını okumuş, ne filmini seyretmiş.

Bazı örneklerini verdiğim bu yanlışların “yayıncı kuruluş” tarafından denetlenmediği de açıkça belli oluyor. Milyonlarca paralı abonesi olduğu söylenen bu televizyon şirketinin müşterilerine karşı gösterdiği bu sorumsuzluk ve vurdumduymazlık akla “acaba çeviri masrafından tasarruf etmek için Google Translate mi kullanıyorlar?” sorusunu getiriyor. Öyle ya, bu türden saçmalıklara ancak orada rastlıyoruz.

Bu acınası zavallılık karşısında, Will Smith'e “Haşa de ulan” diye öznel tepkisini dile getiren çevirmenin yaptığı, doğrusu çok hafif kalıyor ve amatör altyazı çevirmenlerimizin gayretlerini gözümüzde daha da değerli kılıyor.

No comments:

Post a Comment